Afyonkarahisar Valiliği ve Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) işbirliğinde “Kocatepe ve Büyük Taarruz” paneli düzenlendi.
AKÜ Rıza Çerçel Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen ve AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Solak, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Karakaş ve çok sayıda öğretim üyesi ile öğrencinin katıldığı panelin moderatörlüğünü AKÜ Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Güler yaptı. Panelde konuşmacı olarak ise Ege Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mevlüt Çelebi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mesut Erşan ve AKÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Turan Akkoyun yer aldı.
Panelin açış konuşmasını yapan Prof. Dr. Mustafa Solak, “Anadolu topraklarının vatan olma yolunda 94 yıl önce başlayan mücadele İzmir’de işgal güçlerinin denize dökülmesiyle son bulmuştur. Bu toprakların Müslüman Türk milletine ait olduğu topyekûn dünyaya haykırılmıştır. Bugün ecdadımızın 94 yıl evvel Anadolu’yu işgale gelenlere, Türk milletini tarih sahnesinden silmek isteyenlere unutamayacağı bir ders verdiği ve kendisine vurulmak istenen esaret zincirini kırdığı gündür” dedi. Milli mücadelede Afyonkarahisar’ın kritik bir konumda olduğunu ve bunu insanlara anlatmak için AKÜ olarak adımlar attıklarını ifade eden Solak, “Uzun bir süredir çevre illerin üniversitelerinden gelen öğrencilerimizi Milli Mücadelenin dönüm noktalarından olan Afyonkarahisar’da ağırlayarak şehitliklerimizi gezdirmekte ve 25 Ağustos gecesi Kocatepe’de zafer yürüyüşüne katılmalarını sağlamaktayız” diye konuştu. Solak ayrıca AKÜ olarak Tarih Bölümü ile Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölüm Başkanlığı’nın çabalarıyla Afyonkarahisar’ın Büyük Taarruz’daki yeri ve önemini anlatan bir kitapçığın hazırlandığını da sözlerine ekledi.
Tarihin en büyük strateji savaşı
Panelde ilk konuşmayı gerçekleştiren ve “Başlangıcından Başkumandanlık Meydan Muharebesine: Büyük Taarruz” isimli bir sunum yapan AKÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Turan Akkoyun, Büyük Taarruz’un tarihin en önemli strateji savaşlarından biri olduğunu dile getirdi. Büyük Taarruz’u zaman, mekân ve insan faktörleri içerisinde incelemek gerektiğini belirten Akkoyun, “Burada zaman, 25 – 30 Ağustos 1922 tarihleri arasını; insan, Anadolu Türk’ü ile emperyalist Yunan Ordusu’nu; mekân ise Kocatepe’den başlayarak Banaz ilçesi sınırlarına dâhil olan Oturak’a uzanan alanı temsil etmektedir. Sosyal bilimler açısından, tarih araştırmasının temel faktörlerinin bir arada bulunduğu açık bir şekilde görülmektedir” dedi. Büyük Taarruz’un başlangıcı ve gelişimi ile beraber zafere uzanan süreci anlatan Akkoyun, “Kocatepe ile Dumlupınar’da gerçekleşen ve Türkiye tarihi açısından şeref, onur ve kahramanlıklarla yâd edilecek olan bu zafer, şüphesiz ki bugün olduğu gibi gelecek nesillere de bir miras olarak kalacaktır” diye konuştu.
Milli mücadelenin 3 önemli tepesi: Metristepe, Duatepe, Kocatepe
Milli mücadelenin sonunda yeni Türkiye’nin temellerinin atıldığını kaydeden Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mesut Erşan ise “Milli mücadelenin 3 önemli tepesi vardır ve bu tepelerde yapılan savaşların sonucunda kazanılmış 3 önemli zafer vardır. Bu zaferler Metristepe’de İnönü Savaşı, Duatepe’de Sakarya Savaşı ve en son olarak da Kocatepe’de Başkumandanlık Meydan Muharebesi. Birbirini tamamlayan bu zaferler Anadolu’nun ebedi bir Türk yurdu olduğu ve Şark Meselesi’nin tarihe gömüldüğünün ispatı olarak son derece önemlidir” dedi. Büyük Taarruz’un beklenmedik bir anda gerçekleştiğini ve hem yurt içinde hem de yurtdışında şok etkisi yarattığını dile getiren Doç. Dr. Erşan, “Özellikle İngilizler, Türklerin Yunanlıları yenme ihtimalinin olmadığını ileri sürerken, ülke içinde de muhalifler ordunun düzeninin bozulduğunu ve belirsizlik içinde beklemenin yıkımla sonuçlanacağı propagandasını yapıyorlardı. Yine İstanbul basınında da aynı karamsarlık ve aleyhte propaganda devam ediyordu” diye konuştu.
Milli Mücadele döneminde basın faaliyetlerinden de bahseden Doç. Dr. Erşan, halkın zaferlerden birkaç günlük gecikmeyle de olsa gazeteler sayesinde haberdar olduğunu kaydederek, “Burada özellikle Anadolu basını gelişmelerden biraz daha erken haberdar olurken, İstanbul ve İzmir basını 29 Ağustos’ta Yunan resmi tebliğleri ile gelişmelerden kamuoyunu haberdar edebilmişlerdir. Bazı yerlerde ise gazete dışında başka yöntemler de kullanılmıştır. Örneğin Adana’da belediye önüne asılan kara tahtaya sıcağı sıcağına gelişmeler yazılmış, halk da buradan zaferi ve gelişmeleri öğrenebilmiştir” ifadelerini kullandı. Kazanılan zaferlerden sonra halkın fener alayları düzenlediğini ve mevlitler okuttuğunu ifade eden Erşan, Milli Mücadeleye karşı olan gazetelerin de dahi bir süre sonra tavır değiştirdiğini vurguladı. Erşan şöyle konuştu:
“Milli mücadele döneminde 40 kadar gazete ile gelişmelerden haberdar oluyoruz. Tabii İstanbul basınının bir kısmı mücadeleye muhalif, bir kısmı ise destek veriyor. Bunların da kazanılan zaferler sonrası tavırlarının değiştiğini görüyoruz. Örneğin Peyami Sabah Gazetesi Ali Kemal’in yazıları ile Milli Mücadele’ye aşırı derecede saldıran ve ‘Anadolu’daki Celaliler’ diye tanımladığı milli kurtuluş hareketinin önderlerini, kazanılan zaferlerle beraber övmeye başlamıştır. Hatta Peyami Sabah gazetesi çalışanları zaferden sonra toplanan yardımlara bir katkı olması için bağış da yapmıştır.”
Başarı ile sonuçlanmış ilk antiemperyalist savaş
Ege Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mevlüt Çelebi de “Büyük Taarruz’a Yabancı Bir Pencere: İtalyan Kamuoyunda Türk Kurtuluş Savaşı” konulu sunumunda yurtdışında milli mücadeleye nasıl bakıldığı ile ilgili bilgiler verdi. Kurtuluş Savaşı sürecinde İtalya ile bir çatışma olmamasına rağmen süreç içerisinde İtalya dâhil tüm dünyayı ilgilendiren bir savaş yaşandığını dile getiren Prof. Dr. Mevlüt Çelebi, “Bu savaş dünyanın hemen her yerinde ilgiyle takip edilmiş olmasına rağmen savaşın İslam dünyasında, Latin Amerika’da, Avrupa’da hatta savaştığımız Yunanistan’da nasıl yankı uyandırdığını çok fazla araştırmadık” dedi. Kurtuluş Savaşı’nın İtalya’da ‘başarılmış ilk anti-emperyalist savaş’ olduğu için ilgiyle takip edildiğini kaydeden Çelebi, “Bu savaş birilerinin koyduğu kuralların değiştirildiği ilk savaştır. Şimdi biz Sevr’i falan küçümsüyoruz, ama bu savaş başarı ile sonuçlanmamış olsaydı o Sevr uygulanacaktı. Atalarımız Paris’te kendilerine rağmen verilmiş kararları inançlarıyla, kılıçlarıyla, paralarıyla, kalemleriyle, dualarıyla yırtıp atmışlardır” diye konuştu.
Büyük Taarruz’un İtalyan gazetelerine yansımalarını gün gün gazete kupürleri ile gösteren Çelebi şöyle konuştu:
“Hakkımızı savunalım ama nasıl? İstanbul hükümeti Türklerin hakkının sadece siyaseten savunulacağını ileri sürdü. Bu, siyaseten Paris Barış Konferansı’nda savunulacaktı. Mustafa Kemal ve Anadolu’dakiler ise kurtuluşun ancak silahla mümkün olduğunu söylediler. Çünkü biz siyaseten İzmir’in işgal edilmesini önleyemedik haklı olmamıza rağmen, Sevr’in kabul edilmesini siyaseten önleyemedik. İzmir’i, Afyon’u, Antep’i mi kurtarmak istiyoruz? Antep’i nasıl işgal ettilerse öyle kurtarırız. Antep’i Fransızlara, İzmir’i Yunanlılara siyaseten vermedik ki. Silahla aldılar ve ancak silahla kurtarabilirdik. Bu işte bu yüzden anlamlı bir savaştır, önemli bir savaştır. Bu direniş kutsal bir direniştir. Başarı olmasıyla da şunu da göstermiştir ki; her zaman güçlüler haklı değildir. Biz üstelik hem haklıydık hem de haklı kalmayı da başardık.”